21 Mayıs 2014 Çarşamba

CHP: Bir Bilinmeyenli Denklem

Dün bir sosyal paylaşım sitesinde “ Metin Feyzioğlu için CHP' nin başına geçecek diyorlar zaman zaman.. Hatta CHP kurmaylarından bazıları da mevcut statükoyu korumak adına kendince bunu engellemek adına açıklamalar falan yapıyor ( Danıştay sonrası F. Loğoğlu' nun açıklamaları gibi ya da zaman zaman CHP üst kademesinden yükselen sesler gibi).. Sn. Metin Feyzioğlu benim okul, hatta sınıf arkadaşımdır.. Kendisini severim.. Bu yüzden kendisine CHP gibi fasit bir döngünün içine girmiş, ne yaptığını kendisi dahi bilmeyen, istifa şovu gibi saçma sapan ve milleti salak yerine koymaya çalışan çıkışlar yapan, uzaması imkan dahilinde olmayan hatta kısalan bir partinin genel başkanlığını asla yakıştıramam. 30 Mart seçimleri de göstermiştir ki; AKP nin ölüsü bile CHP nin dirisinden daha çok oy almaktadır. Hatta CHP, MHP nin ve cemaatin desteğini alarak dahi bir arpa boyu yol ilerleyememektedir.. CHP yönetiminin bu sorunun çözümü konusunda en ufak bir gayretleri olmadığı gibi görünen o ki; niyetleri de yoktur.. SOMA olayları ve sonrasında yaşananlar da bunu göstermektedir.. Kısacası; Sayın Metin Feyzioğlu kendisi ve ülkesi için hayırlı bir iş yapacağım diyorsa, yeni ufuklara yelken açmak, Merkez sol ve sağı birleştirebilecek yeni bir alternatifler üretmek zorundadır.. Bu konuya dair daha geniş açıklamaları içerir köşeyazımı yarın okuyabilirsiniz..” demiştim.

Bu paylaşımdan sonra olumlu ve olumsuz pek çok eleştiri aldım.. Ancak bu eleştirilerden iki tanesi hariç geriye kalanların tamamı Metin Feyzioğlu’ nun şahsına ilişkin eleştirilerdi.. Oysa bu paylaşıma dikkatlice bakıldığında Metin Feyzioğlu’ ndan daha çok CHP’ ye ilişkin olduğu, yazının ana ekseninde CHP’ nin olduğu ve Metin Feyzioğlu’ nun sadece mevcut CHP konusunda uyarıldığı/tavsiyede bulunulduğu açıkça görülüyor..

Yazının ana ekseninde CHP olduğu halde, sadece CHP ye ilişkin olan iki eleştiriden bir tanesi maalesef tamamen yazının yanlış okunmasından kaynaklanan diğeri de savunma amacıyla yapılan değerlendirmelerden ibaretti..

Peki yazı bu minvalde olduğu halde neden eleştirilerin çoğu kuruma değil de kişiye yönelik oluyor? Bu sorunun cevabı aslında Türk siyasi hayatında pek çok sorunun çözümünü/cevabını da beraberinde getirecektir. İnsan odaklı, sığ ve küçük perspektifli eleştirilerden, kurumsal odaklı ve geniş açılı eleştiriye geçilmesinin gerekli olduğu; birinci tür eleştirinin devamı halinde esastan tamamen uzaklaşılacağı, hiçbir sonuca varmayan ve bugünkü düzeni aynen devam ettirecek fasit bir daire içinde kalınacağı yazıya yönelik eleştirilerden de anlaşılıyor.. Üstelik bu eleştirileri yapanların % 99 unun hukuk mezunu, avukat yani entelektüel kesimden insanlar oluşu tablonun vehametini daha da arttırıyor..

Gerek 30 Mart seçimleri öncesinde gerekse seçim sonrası yazılarımda; “AKP nin bugünkü haline gelmesinde asıl payın muhalefet partilerinde olduğunu; Gezi olaylarına, sonrasında yaşananlara, 17 Aralık Operasyonu'na ve özellikle her gün bir yenisi çıkan "Tape"lere rağmen AKP’ nin birçok ilde ve özellikle Büyükşehir Belediye Başkanlıkları’nın büyük bir kısmında birinci parti olma niteliğini nasıl hala koruduğunu sormuş ve sorunun iktidar partisinin karşısında durabilecek sağlam bir muhalefetin olmayışından kaynaklandığını, muhalefetin iktidar olma gibi bir amaç gütmediğini” anlatmıştım..    

“Madem ki; muhalefet partileri bu durumdan, siyasetteki ve Meclis' teki yozlaşmadan, kokuşmadan, bu derece rahatsızdır, o zaman hep birlikte sine-i millete dönmeli ve bu seçimleri gerçekten yerel seçim yerine olağanüstü bir genel seçime dönüştürmelidir. Muhalefetin olmadığı bir mecliste, AKP' nin bile tek başına durma ihtimalinin bulunmadığı açıkken, muhalefet partilerinin bundan imtina etmeleri, aslında mevcut düzenden kendilerinin de çok fazla rahatsız olmadıklarını, sadece bundan istifadeyle oy oranları ve sandalye sayılarını artırma ve bu suretle olası bir koalisyonda yer alma amacı güttüklerini göstermektedir, muhalefet partileri bu zamana kadarki tavırlarından vazgeçmemişler, bunca olaya ve delile rağmen hala eski siyaset anlayışını sürdürmüşler ve söylemlerinde dahi hiçbir değişiklik yapmamışlardır. …..” demiştim..

Son günler de CHP'li vekillerin güya 'istifa hareketine' AK Parti'den gelen tepkiler, bu görüşümdeki haklılığın bir göstergesidir. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz bu hareket üzerine, "Bu millet CHP'ye mecliste muhalefet etsin diye oy vermiştir. CHP'nin toplu istifa etmeyi düşünmesi milletin verdiği görevi yerine getirmekten aciz olduğunun göstergesidir. Yani siyasi beceriksizliğinin kabulüdür" değerlendirmesinde bulunmuş.. Yani AKP, mevcut CHP den değil, istifa etmiş CHP den korkmaktadır. Diğer bir deyişle CHP’ nin dirisi değil, ölüsü korkutucudur.. Ancak boşuna korkmalarına gerek yok zira ne CHP milletvekilleri ne de CHP nin genel başkanında zaten böyle bir istifa niyeti ve çabası yoktur. Bu durum aslında bir bakıma bu memlekette istifa etmenin onurlu ve erdemli bir davranış olarak görülmesi yerine beceriksizlik ve suçu kabullenmek olarak yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

Ancak; son günlerde yaşanan olaylar göstermektedir ki; CHP siyasi bir tavır olarak sine-i millete dönmek yerine şark kurnazlığı yapmaya kalkmaktadır.  Sabahat Akkiraz’ ın güya istifa çıkışı ve Kemal Kılıçdaroğlu’ nun bunu kabul etmeyişi de bu Şark kurnazlığının bir yansımasıdır. Güya bu ikili bu manevrayla oy oranlarını arttırabileceklerini ve muhalefet duruşu sergilediklerini sanmaktadır. İyiniyetli bir yaklaşımla seçildiği günden bu yana toplamda sadece 5 kez TBMM’ ne gelen Sabahat Akkiraz’ ın, istifa dilekçesini TBMM Başkanlığı yerine CHP’ ye sunmasını, cahilliğinden kaynaklanan bir durum olarak görebiliriz; ancak CHP Genel Başkanı’ nın bu dilekçenin ait olduğu yerin kendisi değil de Meclis Başkanlığı olduğunu bilmediğini düşünemeyiz. Bu nedenle Sabahat Akkiraz’ ın, - artık dilekçenin nereye verilmesi gerektiğini de öğrendiğine göre - şayet gerçekten onurlu ve erdemli bir davranışta bulunacaksa istifasının arkasında durup dilekçesini Meclis Başkanlığı’ na vermesini bekliyoruz ve bugünden itibaren saymaya başlıyoruz.

Bekliyoruz ama sonucu siz de biliyorsunuz aslında.  O yüzden Şark kurnazlarına prim vermeye devam mı edeceğiz diye artık kendimizi sorgulama zamanının geldiğini düşünüyorum..


Saygılarımla..