Dün bir sosyal paylaşım sitesinde
“
Metin Feyzioğlu için CHP' nin başına geçecek diyorlar zaman zaman.. Hatta CHP
kurmaylarından bazıları da mevcut statükoyu korumak adına kendince bunu
engellemek adına açıklamalar falan yapıyor ( Danıştay sonrası F. Loğoğlu' nun
açıklamaları gibi ya da zaman zaman CHP üst kademesinden yükselen sesler gibi)..
Sn. Metin Feyzioğlu benim okul, hatta sınıf arkadaşımdır.. Kendisini severim..
Bu yüzden kendisine CHP gibi fasit bir döngünün içine girmiş, ne yaptığını
kendisi dahi bilmeyen, istifa şovu gibi saçma sapan ve milleti salak yerine
koymaya çalışan çıkışlar yapan, uzaması imkan dahilinde olmayan hatta kısalan
bir partinin genel başkanlığını asla yakıştıramam. 30 Mart seçimleri de
göstermiştir ki; AKP nin ölüsü bile CHP nin dirisinden daha çok oy almaktadır.
Hatta CHP, MHP nin ve cemaatin desteğini alarak dahi bir arpa boyu yol
ilerleyememektedir.. CHP yönetiminin bu sorunun çözümü konusunda en ufak bir
gayretleri olmadığı gibi görünen o ki; niyetleri de yoktur.. SOMA olayları ve
sonrasında yaşananlar da bunu göstermektedir.. Kısacası; Sayın Metin Feyzioğlu
kendisi ve ülkesi için hayırlı bir iş yapacağım diyorsa, yeni ufuklara yelken
açmak, Merkez sol ve sağı birleştirebilecek yeni bir alternatifler üretmek
zorundadır.. Bu konuya dair daha geniş açıklamaları içerir köşeyazımı yarın
okuyabilirsiniz..” demiştim.
Bu paylaşımdan sonra olumlu ve
olumsuz pek çok eleştiri aldım.. Ancak bu eleştirilerden iki tanesi hariç
geriye kalanların tamamı Metin Feyzioğlu’ nun şahsına ilişkin eleştirilerdi..
Oysa bu paylaşıma dikkatlice bakıldığında Metin Feyzioğlu’ ndan daha çok CHP’
ye ilişkin olduğu, yazının ana ekseninde CHP’ nin olduğu ve Metin Feyzioğlu’
nun sadece mevcut CHP konusunda uyarıldığı/tavsiyede bulunulduğu açıkça
görülüyor..
Yazının ana ekseninde CHP olduğu
halde, sadece CHP ye ilişkin olan iki eleştiriden bir tanesi maalesef tamamen
yazının yanlış okunmasından kaynaklanan diğeri de savunma amacıyla yapılan değerlendirmelerden
ibaretti..
Peki yazı bu minvalde olduğu
halde neden eleştirilerin çoğu kuruma değil de kişiye yönelik oluyor? Bu
sorunun cevabı aslında Türk siyasi hayatında pek çok sorunun çözümünü/cevabını
da beraberinde getirecektir. İnsan odaklı, sığ ve küçük perspektifli
eleştirilerden, kurumsal odaklı ve geniş açılı eleştiriye geçilmesinin gerekli
olduğu; birinci tür eleştirinin devamı halinde esastan tamamen uzaklaşılacağı,
hiçbir sonuca varmayan ve bugünkü düzeni aynen devam ettirecek fasit bir daire
içinde kalınacağı yazıya yönelik eleştirilerden de anlaşılıyor.. Üstelik bu
eleştirileri yapanların % 99 unun hukuk mezunu, avukat yani entelektüel
kesimden insanlar oluşu tablonun vehametini daha da arttırıyor..
Gerek 30 Mart seçimleri öncesinde
gerekse seçim sonrası yazılarımda; “AKP nin bugünkü haline gelmesinde asıl
payın muhalefet partilerinde olduğunu; Gezi
olaylarına, sonrasında yaşananlara, 17 Aralık Operasyonu'na ve özellikle her
gün bir yenisi çıkan "Tape"lere rağmen AKP’ nin birçok ilde ve
özellikle Büyükşehir Belediye Başkanlıkları’nın büyük bir kısmında birinci
parti olma niteliğini nasıl hala koruduğunu sormuş ve sorunun iktidar
partisinin karşısında durabilecek sağlam bir muhalefetin olmayışından
kaynaklandığını, muhalefetin iktidar olma gibi bir amaç gütmediğini” anlatmıştım..
“Madem ki; muhalefet
partileri bu durumdan, siyasetteki ve Meclis' teki yozlaşmadan, kokuşmadan, bu
derece rahatsızdır, o zaman hep birlikte sine-i millete dönmeli ve bu seçimleri
gerçekten yerel seçim yerine olağanüstü bir genel seçime dönüştürmelidir.
Muhalefetin olmadığı bir mecliste, AKP' nin bile tek başına durma ihtimalinin
bulunmadığı açıkken, muhalefet partilerinin bundan imtina etmeleri, aslında
mevcut düzenden kendilerinin de çok fazla rahatsız olmadıklarını, sadece bundan
istifadeyle oy oranları ve sandalye sayılarını artırma ve bu suretle olası bir
koalisyonda yer alma amacı güttüklerini göstermektedir, muhalefet partileri bu
zamana kadarki tavırlarından vazgeçmemişler, bunca olaya ve delile rağmen hala
eski siyaset anlayışını sürdürmüşler ve söylemlerinde dahi hiçbir değişiklik
yapmamışlardır. …..” demiştim..
Son günler de CHP'li vekillerin güya 'istifa hareketine' AK Parti'den gelen tepkiler, bu görüşümdeki haklılığın
bir göstergesidir. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz bu hareket
üzerine, "Bu millet CHP'ye mecliste muhalefet etsin diye oy vermiştir.
CHP'nin toplu istifa etmeyi düşünmesi milletin verdiği görevi yerine
getirmekten aciz olduğunun göstergesidir. Yani siyasi beceriksizliğinin
kabulüdür" değerlendirmesinde bulunmuş.. Yani AKP, mevcut CHP den
değil, istifa etmiş CHP den korkmaktadır. Diğer bir deyişle CHP’ nin dirisi
değil, ölüsü korkutucudur.. Ancak boşuna korkmalarına gerek yok zira ne CHP milletvekilleri
ne de CHP nin genel başkanında zaten böyle bir istifa niyeti ve çabası yoktur. Bu
durum aslında bir bakıma bu memlekette istifa etmenin onurlu ve erdemli bir
davranış olarak görülmesi yerine beceriksizlik ve suçu kabullenmek olarak yorumlanmasından
kaynaklanmaktadır.
Ancak; son günlerde yaşanan olaylar göstermektedir ki; CHP siyasi
bir tavır olarak sine-i millete dönmek yerine şark kurnazlığı yapmaya
kalkmaktadır. Sabahat Akkiraz’ ın güya istifa
çıkışı ve Kemal Kılıçdaroğlu’ nun bunu kabul etmeyişi de bu Şark kurnazlığının
bir yansımasıdır. Güya bu ikili bu manevrayla oy oranlarını arttırabileceklerini
ve muhalefet duruşu sergilediklerini sanmaktadır. İyiniyetli bir yaklaşımla seçildiği
günden bu yana toplamda sadece 5 kez TBMM’ ne gelen Sabahat Akkiraz’ ın, istifa
dilekçesini TBMM Başkanlığı yerine CHP’ ye sunmasını, cahilliğinden kaynaklanan
bir durum olarak görebiliriz; ancak CHP Genel Başkanı’ nın bu dilekçenin ait
olduğu yerin kendisi değil de Meclis Başkanlığı olduğunu bilmediğini
düşünemeyiz. Bu nedenle Sabahat Akkiraz’ ın, - artık dilekçenin nereye
verilmesi gerektiğini de öğrendiğine göre - şayet gerçekten onurlu ve erdemli
bir davranışta bulunacaksa istifasının arkasında durup dilekçesini Meclis Başkanlığı’
na vermesini bekliyoruz ve bugünden itibaren saymaya başlıyoruz.
Bekliyoruz ama sonucu siz de biliyorsunuz aslında. O yüzden Şark kurnazlarına prim vermeye devam
mı edeceğiz diye artık kendimizi sorgulama zamanının geldiğini düşünüyorum..
Saygılarımla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder