20 Nisan 2014 Pazar

One Minute ve İsrail ile varılan anlaşma üzerine

2011 yılı Temmuz’unda, Barcelona’da, otel odasında bir belgesel izliyordum.. Yeni sonuçlanan bir genetik araştırmadan bahsediyordu.. İtalyanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre erkekleri % 97 - 98 oranında Türklerle, kadınları ise aynı oranda Suriyelilerle akrabaydı. Daha önce de Etrüskler dolayısıyla İtalyanlarla akrabalık bağımızın oluştuğunu ve “İtalyanlar bize benziyor” lafının boşuna söylenmediğini, aramızda Akdenizli olmamızın ötesinde bir bağın olduğunu bir yerlerde okumuştum; bu araştırmayla da bunun kesinlik kazandığını görmek ve bunu bir İspanyol kanalında izlemek oldukça şaşırtıcıydı..

Bu tespit bana başka bir olayı çağrıştırmıştı. Montaigne’in, Makaleler adlı eserinde; “Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet, Papa II. Pius'a gönderdiği mektubunda, Türklerin, Troyalılar soyundan geldiklerini ve Hektor'un öcünü almanın Türklerin sorumluluğunu olduğunu yazmıştır” diyerek, Fatih’ in, Truva’ dan kaçanlar tarafından kurulduğuna inanılan İtalya’ da hüküm süren Papa’ nın, akrabaları olabilecek Türkler yerine neden Yunanlılara yardım ettiğini anlayamadığını sorduğunu yazması da genetik tarihin ilginç rastlantılarından biri olmuştu.

Buna benzer bir şaşkınlığı, Musevilik ve Yahudilik tarihini araştırırken, bugün İsrail’ de yaşayan Musevilerin büyük çoğunluğunun Türklerle akraba olduklarını, aslında İsrail’ e şu veya bu sebeple kızarken aslında kendi ırkımızdan olan insanlarla kavga ettiğimizi öğrendiğimde yaşamıştım..

Efendim olay, Hazar Kağanlığı’ na dayanıyor.. Hazar Kağanlığı, 7. ve 11. yüzyıllar arasında Hazar Denizi'nin çevresinde; Van Gölü'nden, Karadeniz kıyılarından, Kiev'e; Aral Gölü'nden,  Macaristan’ a kadar olan geniş topraklarda hüküm sürmüş ve  Doğu Avrupa'da düzen kurmuş bir Türk devletidir. Bazı bilim adamlarına göre "Hazar" adı "gezgin" anlamına gelen ( -kaz) kökü ve "adam" anlamına gelen (-er) ekinden türetilmiştir.  Kaz-ar; gezer yani serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan anlamına gelmektedir. Hazarların bir süre Büyük Hun Devleti'ne bağlı kavimler arasında bulunmuş olmaları ihtimali olup 586’dan sonraki Bizans kaynaklarında Hazarlar, "Türkler" olarak geçmektedir.

İslamiyet'ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici ( Şamanist) olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu 740'lı yıllarda, Arap baskısıyla gelen Müslümanlık ile Bizans’ tan gelen Hristiyanlık arasında kalmamak adına başka bir semavi din olan Museviliği benimsemiştir. Birkaç akademisyen, Hazar Türkleri’ nin birçok Doğu Avrupa  ve  Rus Yahudisi' nin ataları olduğunu düşünmektedir. Tüm bunların yanı sıra Hazarlar dini toleransın yaygın olduğu ve Paganizmin de serbestçe yayıldığı bir toplumdu.

Hazarlar' ın etnik kökeni hakkında kesin bir kanıt olmamakla beraber bu konuda araştırma yapmış bazı SSCB'li tarihçilere göre, Kuzey Kafkasya' nın yerli halklarından biridir. D.M. Dunlop  adlı araştırmacı Hazarların, Uygur soyundan geldiğini kabul etmiş, Peter Golden isimli başka bir araştırmacı ise, Hazarlar ile Uygurlar arasında bir bağlantı kurmanın mümkün olmadığını ve gerçek bağlantının Ogurlar arasında var olduğunu belirterek Dunlop' a karşı çıkmıştır.  Eski Rus kayıtlarında Hazarlar "Beyaz Ugriler", Macarlar da "Kara Ugriler" olarak anılmaktaydı. Hazarca' nın, eski Türk dili ve Uygurca' nın etkisinde kalmış,  Hunca ve  Bolgarca  gibi  Türk lehçelerinin Oğur öbeğine bağlı bir lehçe olduğu görüşünde birleşen araştırmacılar da vardır.

Hazar Türkleri Yahudi değil Musevidir. Yani bunların ırk olarak Sami ırkından olan İsrailoğulları ile hiçbir ilgileri yoktur. Hazarlar, Museviliği, özellikle yine Türk kökenli olan Kafkasya’ da Dağıstan ve Harezm Bölgesi’ nde yaşayan Musevileşmiş yerlilerden öğrendiler. Yapılan araştırmalarda buralarda nüfus olarak önemli olmasa da dini-kültürel varlıkları nedeniyle önemli bir Musevi inananları topluluğu bulunmakta olduğu anlaşılıyor. Bu toplulukların da ırken Yahudi olma olasılıkları bulunmamaktadır. Öte yandan Hazar Türklerinin alfabe olarak Orhun alfabesini kullandığını biliyoruz. Hazar Musevilerinin başlangıçta Musevilik metinlerini Orhun Alfabesini kullanarak yazdıkları biliniyor. Bu gerçek de bize Museviliğe ait Orhun alfabesiyle yazılmış metinlerin varlığını ve bir Türk Museviliğinin, Hazarlar öncesinde de var olduğunu gösteriyor.

Öte yandan Karay Musevi Türkleri ile Yahudiler arasında var olan inanış farkları, farklı etnik ve kültürel kökenlerin kanıtıdır. Bir diğer kanıt da İstanbul'da Hazar kökenli Museviler ile Bizans'ın yerlisi Yahudiler arasında yüzyıllarca süren dini kavgalardır. Ne yazık ki bu kavgayı sonunda Türk kökenli Museviler kaybetmiş ve onlara ait sinagoglardan ancak bir tanesi günümüze ulaşabilmiştir. Yazılı eserler ise henüz ortada yoktur.

Bu söylediklerimizin doğruluğunu, özelikle Aşkenaz Musevilere ait genetik araştırmalarda DNA yapılarının, İsrailoğlu kökenli Yahudilere değil, Türk kökenlilere yakın sonuçlar verdiğinin ortaya çıkması göstermektedir. Bu çalışmalarda, Kürtleşmişlerin (Kürtlerle karışmış Yahudiler) bir bölümü bile, İsrailoğulları' na ( Sami kökenli Museviler), Aşkenazlardan çok çok daha yakın DNA özelliklerine sahip bulunmuştur. Önasya' nın dağlarında mahsur kalıp, kendilerini herkesten saklayan İsrailoğlu kökenli Yahudilerin, bölge ve kültür yakınlıkları nedeniyle son bin yılda Kürtleşmişlerle değil de ondan çok daha önce Kırmanç - Sorani topluluklarıyla karışmış olması ve onların arasında gerek dini gerekse kültürel olarak asimile olup yok olmuş olmaları daha mümkün görünmektedir.

Hazarlarda Museviliğin oynadığı rol ne yazık ki Hazar Türkleri için çok da hayırlı olmamıştır. Macarların Hıristiyan olması ve hatta ondan da önce kimi Ön-Türk topluluklarının Slavlaşmasına yol açan, Ön-Türkler arasında Hıristiyanlığın yayılması, bir de Museviliğin ortaya çıkmasıyla daha bir sağlamlaşmış olmalıdır. İslam, Türkler arasında sürecek bir yerleşik - göçer ayrılığı doğururken, bundan önce aynı örneği Hıristiyanlık ve Musevilik sergilemiştir. Dolayısıyla Türk Dünyası, Şamanizm, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet yüzünden birbirlerinden tamamen ayrılmıştır.

Hazarlı Türklerin ve diğer dinleri seçmiş Türklerin, mesela Hıristiyan Naymanlar, Hıristiyan Kossaklar, Budist Çinlileşmişler gibi daha birçok topluluğun tarihi, Türklerin gözü önünden uzun süredir kaçırılmış, ancak son yıllarda genel bilgilenme düzeyinde yükselme ile bu aşılmıştır. İslamiyet’ in, Kavimci anlayış yerine Ümmetçi anlayışı benimsemesi sebebiyle, Türk Tarihi, kimilerince neredeyse Türkler’ in İslam olmalarından sonra başlatılmakta, İslam öncesi Türk Tarihi gerçekten araştırılmak yerine Dede Korkut Masalları ve efsanelerle açıklanmaya çalışılmaktadır.   

ABD’de bulunan John Hopkins Üniversitesi’nde görevli genbilim uzmanı Eran Elhaik, Aşkenaz Yahudilerinin Hazar kökenli olduğu tezinin daha geçerli olduğunu öne sürmüştür. “Genome Biology and Evolution” adlı dergide “Avrupa Yahudilerinin Soyunun Kayıp Halkası: Ren ve Hazar Hipotezlerinin Karşılaştırılması” başlıklı bir çalışma yayımlayan Elhaik, sekizi Yahudi, 74’üyse Yahudi olmayan gruplardan gelen 1.287 kişinin gen analizini coğrafi ve tarihsel göç yolları açısından değerlendirmiştir.

Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran araştırmada, Aşkenaz Yahudilerinin asıl kökeninin, Miladi takvime göre tarihin başlangıcına yakın bir dönemde Hazar bölgesine yerleşen Türk boyları olduğu ortaya konulmuştur. Elhaik’e göre bu nüfusun bir kısmı sekizinci yüzyılda Yahudiliğe geçmiş ve “Hazar Tezi” ni oluşturan göç yollarını kullanarak, Hazar Denizi’ nin kuzeyinden Avrupa kıtasına doğru ilerlemiştir.

Tüm Yahudi nüfusunun büyük bölümünü oluşturan Aşkenazlarla ilgili daha yaygın olan “Ren Tezi”ne göre ise aslında Filistin’de yaşayan Yahudiler, Müslümanların bu bölgeyi işgal etmesi nedeniyle yedinci yüzyıldan başlayarak, Akdeniz yoluyla kaçmış ve önce Güney Avrupa’ya, İtalya ve İspanya gibi ülkelere sonra da Ren Nehri kıyılarına, yani şimdiki Almanya’ya yerleşmiştir. Bu tez, İsrail’ in de desteklediği, Siyonist amaçlı tez olup Eran Elhaik, genetik göstergelerin bu tezi desteklemediğinin altını çizmiştir. Elhaik’e göre Avrupa Yahudileri, salt Sami kökenli olmayıp Yakın Doğu, Kafkas, Avrupa ve Sami soylarının genlerinin karışımından oluşmaktadır. Bu veriler de, “Hazar Tezi”ni desteklemektedir.

    Görüleceği gibi genetik araştırmaların tamamı yabancılar tarafından yapılmış olup bu araştırmalar, Türkiye’de ve Türkler tarafından yapılmadığı sürece her zaman şüpheyle karşılanmalıdır. Orta Avrupa Musevilerinin içinde küçük de olsa Sami asıllı olanlar vardır. Buna rağmen genetik haritalar dikkatle gözden geçirildiğinde görülmektedir ki; Sami asıllı Yahudiler ile Aşkenaz asıllı Museviler aynı genetik bölgede bulunmamaktadır. Aşkenazların Anadolu Türklerine yakın olduğu apaçık ortadadır. Armanların, Kürtlerin (ki burada biz biliyoruz ki Kürtleşmişler söz konusu) ve hatta Suriye ve Lübnanlıların da genetik haritada bu bölgede bulunması ise bir Akdenizliliğe işaret etmemekte, bu toplulukların Türklerle genetik akrabalığına işaret etmektedir. Suriye ve Lübnan'ın genetik kökeni konusunda biraz aceleci olmamak gerektiğini, bunların Arap (Sami) kökenli olmadıklarını biz tarihten biliyoruz. Son yıllarda yapılan DNA çalışmaları da Suriyeli, Lübnanlı ve İtalyanların (Etrüskler) Türkler ile akraba olduklarını ortaya koymaktadır.

Doğu Avrupa Musevilerinin yani Aşkenazların Sami asıllı olmayıp Türk asıllı oldukları bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Üstelik Seferad Yahudileri olarak bilinen İspanya ve Portekiz Yahudilerinin bile Sami asıllı Yahudiler olduğu noktası dahi tartışmalı bulunmaktadır. Çünkü birçok Musevi Hazar Türk’ü, İspanya, İtalya ve Portekiz’e göç etmiştir. Musevi tasavvufunun en önemli üç isminden ikincisi olan Gikatilla ailesi bunlardan biridir. Batı Akdeniz Avrupa’sının Musevilerinin adları üzerine yapılacak bir araştırma, Seferad olarak isimlendirilen bu küçük topluluğun Sami ve Türk soylu iki farklı etnik kökene sahip olduğunu ama ikincisinin zamanla kültürel olarak kaybolduğunu gösterecektir.

        Kimi Portekizlilerin Kuzey Çinlilerle akraba olduğu sonucunu veren genetik çalışmalar bu genetik halkayı Çin’e veya mesela Samilere değil, doğrudan Türkler'e ve onların doğu koluna Moğol ve Kırgızlar' a bağlamaktadır. Bu nedenle diyebiliriz ki bugün Portekiz’deki Hristiyanların bir kısmı da Türk soyludur...

        Dünyadaki Musevilerin genetik bir ortaklığı olmadığını ve mesela Arabistan Araplarının, Dünya Yahudilerinden çok daha fazla Sami asıllı Yahudilerle genetik yakınlık gösterdiğini söz konusu genetik çalışmalardan buluyoruz. Babil Kulesi başlıklı yazımızda da bundan bir nebze bahsetmiş ve Araplar ile Yahudilerin aslında kuzen olduklarını ifade etmiştik. Sami Arapların ne Anadolu ne de başka yerin Türkleriyle genetik yakınlığının söz konusu olmadığı açıktır.  Bundan başka; ortak bir Yahudi genetik bölgesi yoktur. Temelde üçe ayrılmış Yahudi genetik bölgesi vardır. Biri Sami, biri Siyahi (Falaşalar) ve diğeri de Aşkenazlar. Bugün İsrail’ de yaşayan Museviler arasında Aşkenaz nüfus ise Sami ve Siyahi Yahudilerden çok daha fazladır. Bu nedenle hiçbir şekilde ortak Dünya Yahudi Genetiği söz konusu değildir.

    Arthur Kostlerin dikkatini çeken bir hususu hatırlamak yerinde olacak. Kostler “Yiddish dilinde, Almanya'nın Fransa sınırına komşu yörelerinden hiçbir sözcük girmemiştir.” demiştir. Kostler’in dikkat çektiği bu noktanın da Saka Türkleri Tarihi aydınlandıkça açığa kavuşacağını ve hatta Almanya'nın doğusundaki yer isimlerinin kökenlerinin belirleneceğini düşünüyoruz.

    Özet olarak, Türklerin dini algılama biçimi ve hayatlarında koydukları yer, onların, birçok dine yöneldiğini ve özellikle etnik bakiye haline geldiklerinde dinsel bir taassuba büründüklerini ve tam da bu noktada etnik olarak dönüşüp Türk olarak yok olurken genetik olarak Türklüklerini sürdürdüklerini düşündürmektedir. Bu nedenle, günümüzde İslam'ın etkisiyle, İsraillilere tavır alırken aslında aynı ırktan olmamız kuvvetle muhtemel olan akrabalarımıza tavır aldığımızın bilinmesi gerekmektedir. Bu tezin İsrail tarafından nasıl anlaşıldığı ya da İsrail’ in buna nasıl bakacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Ancak; bu tez, her iki taraf yönetimince de yüksek sesle dile getirilmediği için halklar dini inançları sebebiyle birbirini düşman olarak görmeye devam edecektir.

Saygılarımla… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder