23 Mart 2014 Pazar

Ben seni kesemem kara sakalım !...

Alman yazar Erich Maria Remarque' ın, savaşın korkunçluğunu ve anlamsızlığını ele alan "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" (Orijinal adı: Im Westen nichts Neues) isimli romanını duymuşsunuzdur.. 1930 yılında Lewis Milestone ' ın yönettiği aynı isimli bir sinema filmi de yapılmıştı.. Almanya' nın Nazi döneminde 1933 yılında gerçekleşen "Kitap yakılması" eylemlerinde bu roman da kurban düşmüştür.

Roman, I. Dünya Savaşı'na, bağnaz öğretmenlerinin kışkırttığı vatanseverlik duygularıyla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin, savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerini son derece çarpıcı bir biçimde okuyucuya sunmaktadır. Remarque'ın bu romanın kahramanı, yaşama bağlılığını, yaşama sevincini öylesine yitirmiştir ki, bu yaşam dolu genç adam, önünde uzanan upuzun bir yaşama bakıp, "Varsın aylar, yıllar geçsin. Nasılsa bana getirecekleri bir şeyleri kalmadı" diyebilmektedir sonunda.

Kitap o derece meşhur olmuştur ki; kitabın adı daha sonra birçok dilde deyimleşmiş ve "zaman geçse de bazı şeylerin hiç değişmediğini" vurgulamak için kullanılmaya başlanmıştır.  

Ancak; ben bugün size kitaptan veya filmden bahsedecek değilim.. Kitabı okudum, filmi de izledim; her ikisini de tavsiye ederim. Benim bahsetmek istediğim şey, 28 Şubat' ın üzerinden bunca olay geçmesine, bir sürü yasal düzenleme getirilmesine ve demokratikleşme adına yapılan tüm girişimlere rağmen Orduevleri' nin sakallı insanlara bakışında ve her sakallıyı ............  olarak gören anlayışında hiçbir değişiklik olmaması...

Her sakallıdan sonrasını bilerek (............) bıraktım ki; siz orayı dilediğiniz biçimde doldurun...

Değişiklik olmadığını nereden mi biliyorum ? Bugün bizzat yaşadım da oradan biliyorum.. Efendim resimde gördüğünüz sakallarımla, Türkiye' de ve Avrupa' da dilediğim her yere girebildiğim halde; üstelik şu anda daha da kısa olan sakallarım yüzünden bugün misafir olarak davet edildiğim bir orduevine giremedim.. Orduevlerine girişte sakalın, başörtüsünün yasak olduğunu duymuştum ama dediğim gibi değişen koşullar ve Yönetmelik gereği bu yasağı çoktan geride bıraktığımızı düşünüyordum. Sakallı halimi de o kadar benimsemiş olacağım ki; kapıdaki asker söyleyene kadar aklıma böyle bir ihtimal gelmediği gibi; sakallarımın bile farkında değildim..

Görevli askerler, bana, içeride berber olduğunu dilersem tıraş olabileceğimi söylediler.. Sakallı olarak içeriye giremediğime göre içerideki berbere nasıl tıraş olabileceğimi sorarak meseleyi daha da karmaşık hale getirmemek adına bu soruyu içimde tuttum.. Herhalde yanıma bir muhafız verecekler ve berber dışında başka bir yere girmeme de müsaade etmeyeceklerdi. Ancak; beni tanımadıkları için şahsıma karşı herhangi bir tavırları olamayacağına göre doğrudan sakallarıma yapılan bu onur kırıcı hareketi de hazmedemediğim için " Ne sakallarımı keserim, ne de bu orduevine girerim" diyerek radikal tavrımı gösterdim.. Sakallarım bugüne kadar beni gittiğim her yerde takip etmiş, hiç yalnız bırakmamıştı.. Bugün de ben onları terk etmeyecektim !..

Daha önce başkalarının yaşadığı olaylardan haberdar olmam, mesleğim, kişiliğim, yaşım ne olursa olsun inisiyatif kullanamayacaklarını, bu yasağın muhatabının kendileri olmadığı anlamına gelen 'biz emirleri uyguluyoruz' dan başka bir tepki alamayacağımı bilmem - ki bende askerliğimi yaptığım için biliyorum - sebebiyle kapıdaki askerlere 'Hangi devirde yaşıyoruz, sakal yasağı mı kaldı, ne zaman değişeceksiniz?' gibi anlamsız sorular da sormayı gereksiz buldum..

Üzüldüğüm nokta beni davet eden dostlarımın benden daha fazla üzülmüş olması ve soruna (!) bir çözüm bulmaya çalışmalarıydı. Kendilerini teselli edip başka bir yere yönlendirinceye kadar fark ettim ki; sakallarım biraz daha uzadı ve artık geri dönülmez noktadaydık.. Bu nedenle sakallarım ve ben orduevini terk ettik. 

Biz bu yasağın değiştiğini biliyorduk meğer doğru ama eksik biliyormuşuz.. Sonradan konuyu araştırdığımda öğrendim ki; bu yasak sadece düğünler için kaldırılmış.. Orduevlerine Giriş Sırasındaki Kılık Ve Kıyafetleri Düzenleyen Yönetmelik, 17 Mayıs 2012 tarihinde değiştirilmiş ve Resmi Gazete' de yayımlanmıştı. Yönetmelikte yer alan ve düğün yapacakların riayet edeceği hususların belirlendiği özel anlaşma şartlarına ilişkin, ''Yaşının ilerlemesi nedeniyle dini inançlarına uygun olarak sade bir şekilde sakal bırakmış kişiler ile yaşlı annelerden yüzü açık olacak şekilde eşarplı olanların dışında; sakallı, cüppeli, sarıklı, takkeli, türbanlı vb. çağdaş olmayan kıyafetlerle gelenler, günlük sakal tıraşı olmamış ütüsüz ve kirli elbiselerle gelenler, yabancı uyruklu kişiler ordu evine giremezler.'' ibaresi kaldırılmış.. Yani düğünlerde sakal, türban, çarşaf, sarık, cüppe serbest; düğün dışında ise benim sakalımla bile girmek yasak !..

Kabul ediyorum, evet, kurumsal olarak bir kimliğiniz olabilir. Mesleğiniz içerisinde belli bir kılık - kıyafet, saç - sakal tıraşı, makyaj vs düzenlemesi yapar ve kurum personelinizin bu kurallara uymasını bekleyebilirsiniz.. Ama belki de hayatında bir defa orduevine girecek birisinden üstelik de tipinden ne olduğu anlaşıldığı halde aynı standartlara tabi olmasını istemenin antidemokratik bir hareket olduğunu söylemek malumun ilamı olmaktan öteye gitmese gerek. Ama görülüyor ki; bu konuda TSK ya laf anlatmak, bana sakal kestirmekten daha zor.. Anayasa' nın eşitlik ilkesine aykırılık, kişisel hak ve özgürlüklere saygı, ötekileştirme yasağına uymama vs vs konularına ise hiç girmiyorum.. 

Görünen o ki; mevzuubahis sakal olunca " Batı Cephesinde Değişen Bir Şey Yok " !..

Sırf merakımdan soruyorum, düğün dışında Süleyman gelse o da mı Orduevi' ne giremeyecekti !..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder