Eskiler derler ki; “ Çocuğu olmayanın yüreğinde kalıp kalıp
yağ olurmuş !..”
Eski zamanlarda öyleymiş demek ki
!.. Şimdiki zamanda ise, çocuğu olmayan kimileri, başkasının çocuğunun başına
gelenler yüzünden kahroluyor, bir değil 4 çocuğu olan bazıları ise hiçbir şey
olmamış gibi memlekette arz-ı endam ediyor.. Bırakın yüreğini, beyninde de kalıp
kalıp yağ oluyor..
Derler ki; Allah, bir insandan
ümidini kestiği vakit önce ondan acıma ve merhamet hissini alırmış.. Sonra, vicdan
ve adalet duygusunu, hak - hukuk kaygusunu.. En sonunda da kendi korkusunu
alırmış, ki bunların hiçbiri olmayanda Allah korkusu da kalmazmış zaten..
Bakıyorum, izliyorum ve cesaretini
gerçekten takdirle seyrediyorum.. Aklıma bir hikaye geliyor..
“Vaktiyle ülkenin birinde zalim, despot,
vicdansız, merhametsiz bir hükümdar yaşarmış. Astığı astık, kestiği kestik, zulm
ile abad olunca sonunun berbad olacağını düşünmeyen birisiymiş. Bu ülkenin çok
ünlü bir de şairi varmış.. Ülkedeki bütün şairler hükümdar hakkında methiye
yazıp küpünü doldurduğu halde bu şair hiçbir methiye yazmayıp hükümdardan da
hep uzak durmuş. Bu durum hükümdarın hiç hoşuna gitmiyormuş.
Bir gün şairi huzuruna çağırmış.
Demiş ki: “Ülkedeki tüm şairler bana methiye yazdığı halde, sen beni neden
övmüyor, eleştiriyorsun.. Sana 3 gün mühlet, bana öyle bir methiye yaz ki; daha
önce yazılanlara benzemesin. Hoşuma giderse sana 3 kese altın vereceğim yok yazmazsan
senin boynunu vurduracağım..”
Şair düşünmüş yazsa kişiliğinden,
bugüne kadar yazdıklarından, anlattıklarından ödün verecek yazmasa kelle
gidecek.. Düşünmüş, düşünmüş, üçüncü günün gecesi şiiri yazıp bitirmiş. Ertesi
gün sabah hükümdar derhal gelmesini emretmiş.. Huzura çıkmış.
Hükümdar: “Yazdın mı?” demiş “Yazdım!” demiş şair “ama
karşılığında hiçbir şey istemiyorum. Sizi övmüş olmak bana yeter !.”
Bu durum hükümdarın daha da
hoşuna gitmiş.. “Oku bakalım!”
demiş.. Şair okumuş:
“Hükümdarım, siz öyle ulu, öyle
büyük, öyle kahraman, öyle cesursunuz ki; adeta Şanı Yüce Peygamber’ in damadı Hz.
Ali gibisiniz! Hatta siz Hz. Ali’ den de daha cesursunuz! Zira; Hz. Ali, Allah’
tan korkardı, siz Allah’ tan da korkmuyorsunuz!.”
Etrafıma bakıyorum, evet aynen bu
hikayedeki gibi gerçekten çok cesur insanlar var etrafımızda.. Hz. Ali’ den
daha cesur, Hz. Ömer’ den daha adil insanlar.. Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ a
benzemiyorlar yalnız, çünkü biri sadık ve cömertti, diğeri de ar ve haya sahibi
idi.. O kadar cesurlar, o kadar cesurlar ki; bu yüzden korkuyorum ben bu insanlardan..
Zira ne demişler? “ Kork, Allah’ tan
korkmayandan !..”
Tüm bu olanlara rağmen hala aynı
yalanları söyleyebildiklerine ve yüzleri bir damla olsun kızarmadığına göre
belli ki; kendi söylediklerine de inanıyorlar.. Hastalıkmış bu ve Mitomani
diyor psikologlar bu hastalığa.. Mitomanik hastalar, suçunun üstünü örtmeye
çalıştıkça yalan söyler ve bir süre sonra ürettikleri yalanlara kendileri de
inanmaya başlarmış.. Zamanla vicdanlarından uzaklaşan mitomanlar, gerçek bir
varlık elde edebilmek için sürekli yalan söylemeye devam ederlermiş...
Vaktiyle Hakim Savcı Adayları
Eğitim Merkezi’ nde ( şimdiki adıyla Adalet Akademisi) bir hocamız Gıda Maddeleri
Tüzüğüne Muhalefet suçlarını anlatırken, taklit ve tağşiş edilmiş sucuktan
bahsederken renginin içini belli ettiğini söylemiş ve Mark Twain’ in bir
sözünden bahsetmişti: “Yüzü kızaran
insanlardan korkmayınız, zira kanlarının asaleti yüzlerine vurmuştur.” demiş
Mark Twain.. Mefhum u muhalifinden çıkan sonuca göre yüzü kızarmayanda asalet
aranmaz..
Niye bunları yazdık.. İstanbul Okmeydanı'nda
Gezi Parkı eylemleri sırasında ekmek almak için evden çıktığı sırada başından
polisin attığı gaz fişeği ile vurulan komada 269 gün geçiren ve 15. yaşına
giren Berkin Elvan sabah saat 07.00'da yaşama veda etti. 14 yaşında girdiği
hastanede, 15. yaşını doldurdu ve 16 kg. olarak hayata veda etti Berkin.. Geçen
arkadaşlar, Facebook’ ta genel tablosundan bahsetmişler ve ben de “
Allah’ tan umut kesilmez ama bu genel tabloya bakılırsa…” demiş ve
sonucunu bağlamamıştım.. Bugün sonucu bağlanmış..
Daha önce bir yazımda
bahsetmiştim.. Atalarımız “ Hayy’ dan gelen, Hu’ ya gider” derlermiş, “Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz”
mânâsıyla, dünyanın fânîliği sadedinde bazan bir teslimiyet ve sabır halini,
bazan bir ikazı, bazan da bir dileği ifade için. Eskiden birisinin vefat haberi
alındığında “ İnnâ lillâhi ve innâ
ileyhi râci’ûn ” denirdi. Bu ibâre Bakara Sûresi’nin 156. âyetinin son
kısmıdır ve âyetin tamamında meâlen; “(Sabredenlerin) başlarına bir musibet
geldiği zaman ‘Biz Allâh’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz’ derler.”
buyurulmaktadır.
Yani; “Hayy’den gelen Hû’ya gider” sözü, Bakara Sûresi’ndeki âyetin
farklı kelimelerle tekrarıdır; evvelemirde sabra ve tevekküle davet ederek
teselli maksadıyla söylenebilir. “ Ateş düştüğü yeri yakar” mış, ne
diyebilirsiniz acılı ailesine, ne söyleyebilirsiniz seçim mitinglerinizde, ne
vaat edebilirsiniz? Ne dindirir bu annenin acısını? Hangi söz geriye getirir
Berkin’ i? Çocuk büyütmek, yetiştirmek ne kadar meşakkatlidir bilirsiniz. Üstelik
de bir gülüşü, bir bakışı, bir öpücüğü için katlanırsınız tüm bunlara.. Sonra
bir gün böyle bir gün gelir, bir el uzanır, koparır çiçeğinizi henüz
tomurcukken.. Acı !.. Sadece acı !..
Bu ölüm, bir ölümdür.. Katlen
olmuşsa şayet, bir maktulü olduğu gibi, katili de olacaktır, belki
azmettiricisi de.. Ben, belki farklı düşünüyorum ama katilin de azmettirenin de
Allah’ a inanan kişiler olmasını istiyorum.. Çünkü bu durumda hem bu dünyada
hem de inandıkları öbür dünyada daha fazla azap göreceklerini umut ediyorum..
Arkasından çok gözyaşı dökülecek,
unutulmayacak, onun ölümünü istismar etmeye çalışanlar da olacak ama ilk kez
birinin ölümü hakkında bu sözleri sarf ediyorum, varsın istismar etsinler.. İstismar
etsinler ki; Berkin adı unutulmasın, unutturulmasın..
Berkin hepimizin çocuğuydu ve
hepimizin çocukları adına öldü.. Dilerim mekanı nur olsun.. Nur içinde, huzur
içinde uyusun.. Ailesine de sabır ve başsağlığı diliyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder